BEYKOZ KONAKLARI DAVASI SONUÇ

Beykoz Konakları Duyuruları
T.C. YARGITAY 20. Hukuk Dairesi ESAS NO: 2013/4328 KARAR NO: 2013/6835 YARGITAY İLAMI İNCELENEN KARARIN MAHKEMESİ : Beykoz 2. Asliye Hukuk Mahkemesi TARİHİ : 28.12.2011 NUMARASI ; 2008/323-2011/515 DAVACI : Orman Yönetimi DAVALILAR : Feride Kaşka ve Ark. Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar vekilleri tarafından istenilmekte, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü; KARAR Davacı Orman Yönetimi 27.06.2001 günlü dava dilekçesi ile, Beykoz Paşabahçe Mahallesi 40 pafta 238 ada 1 sayılı parselin 3,5 hektar miktarındaki bölümünün 1976-1980 yıllarında yapılarak kesinleşen orman kadastrosunda Karlıtepe Devlet Ormanı olarak sınırlandırıldığını ileri sürerek, davalılar adlarına olan tapu kaydının iptali ve orman niteliği ile Hazine adına tescilini istemiştir. Mahkemece, davanın kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmiş, hükmün davacı Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 20.Hukuk Dairesinin 2006/13769-16942 sayılı kararı ile bozulmuştur. Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; “Orman Yönetimi 09.10.1980 tarihinde ilan edilerek kesinleşen orman kadastrosunda 27,28/34, 29/33, 30/32 ,31 ve 32/36 orman tahdit noktaları ile devlet Ormanı olarak kadastrosu yapılan bir tarafı Dedeoğlu Özel Ormanı, bir tarafı da mahkeme kararı ile orman sayılmayan yer olarak tapuya tescil edilen 238 ada 4.sayılı parsel ile çevrili olan ve Karlıtepe Devlet Ormanı olarak sınırlandırılıp 1980 yılında kesinleşen taşınmaz hakkında tapu kaydının iptali ve tescili konusunda temyize konu davayı açmıştır. 6831 sayılı Orman Kanunun Orman kadastrosuna ilişkin hükümleri, diğer kadastro kanunlarında olduğu gibi tasfiye amacını güder. Orman sınırlandırma işlemlerine karşı ilgilileri tarafından açılacak davalar için tanınmış olan süreler, hak düşürücü sürelerdir. Kadastro kanunlarındaki hak düşürücü sürelerin kabulündeki amaç, kamu düzeni ile ilgilidir. Belli bir süre geçtikten sonra kadastro önceki haklara dayanarak, dava açılmasının önlenmesi, uyuşmazlıkların sona erdirilmesi istenmiştir. Hak arama özgürlüğünün sınırsız olarak kabulü kamu düzeninin aksi yönde etkiler. Hak düşürücü süre ile, mülkiyet hakkı değil, hak arama özgürlüğü belli bir süre ile sınırlandırılmıştır. Bu sürelerin doğrudan doğruya kamu düzenin ilgilendirmeleri nedeniyle davanın hangi aşamasında olursa olsun, mahkemece kendiliğinden gözetilmeleri gerekir. Bu nitelikleriyle dava engellerinden olan hak düşürücü sürelerin ilk önce incelemesi gerekir. Bir dava hak düşürücü süre söz konusu ise , dava dinlenemez, işin esası incelenemez. Dava dinlenemeyeceğinden, kadastro önce var olan bir kesim hükmün tartışması yapılamaz. Orman Kadastro Komisyonlarının sınırlandırma sırasında kesinleşmiş mahkeme kararlarını dikkate alması, bunlara uyması gerektiği hususu kuşkusuzdur. Dikkate alınmadı, görülmediği ya da uygulanması unutulduğu takdirde, ilgililer buna karşı kanunun öngördüğü süre içerisinde orman kadastrosuna itiraz davası açabilirler. Kesin hükmün varlığı, tahdidin kendiliğinden geçersiz olması sonucunu doğurmaz. Yanlışlığın süresince açılacak bir dava ile düzeltilmesi gerekir. Somut olayda; tahdidin yapıldığı ve kesinleştiği tarihlerde yürürlükte bulunan 1744 sayılı Kanunla değişik, 6831 sayılı kanunun 11.maddesinde yapılan değişiklikle ister kesin hükümle isterse başka bir yolla oluşturulan tapu kaydı maliklerine, Orman kadastrosunun iptali davası açma konusunda 10 yıllık süre tanınmıştır. Bu iki hak, arama süresinin dışında nedeni ne olursa olsun süresiz hak arama Özgürlüğü tanıyan bir kanun hükmü bulunmamaktadır.(H.G.K.’nun 20.03.1996 gün ve 1995/20-1086-174 sayılı kararı) Diğer taraftan, 3373 sayılı kanun ile getirilen 10 yıllık hak düşürücü süreye ilişkin kuralın 3373 sayılı Kanunun yürürlük tarihinden önce düşmüş olan haklara uygulanacağına dair bir hüküm de bulunmadı gibi, temyize konu olayda bu süre dahi çoktan geçmiştir.Orman -2- 2013/4328-6835 kadastrosunun ilan edilerek kesinleştiği tarih göz önüne alındığında, davacı kişilerin,10.10.1981 tarihinde kesinleşen orman kadastrosunu iptal ettirmelerine ilişkin kanuni ve hukuki dayanakları bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, bir orman ve bir fen bilirkişi aracılığıyla keşif yapılarak dava konusu olan ve 1980 yılında yapılarak kesinleşen orman kadastrosunda Karlıtepe Devlet ormanı olarak sınırlandırılan taşınmazın yüzölçümü tesbit edilip haritaya bağlanarak bu bölüme ilişkin Orman Yönetiminin davasının kabulüne ve tapu kaydının iptali ile orman niteliğinde Hazine adına tescile karar verilmesi gereğine değinilmiştir. Mahkemece, bozmaya uyulduktan sonra davanın kabulü ile dava konusu taşınmazın 26.11.2011 tarihli fen bilirkişi rapor ve krokisinde (C) işaretli 35000m2’lik bölümünün tapu kaydının iptali ile orman niteliğiyle Hazine adına tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm, davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir. Dava dilekçesindeki açıklamaya göre , dava kesinleşen orman kadastro sınırları içinde bulunan tapu kaydının iptali ve orman niteliği ile Hazine adına tescil istemine ilişkindir. Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 1940 yılında yapılan orman tahdidi ile 09.11.1980 tarihinde ilan edilerek kesinleşen orman kadastrosu ve 1774 sayılı kanunun 2. Madde uygulaması 07.03.1988 tarihinde ilan edilerek kesinleşen aplikasyon ve 3302 sayılı kanunun 2/B madde uygulaması bulunmaktadır. Dosya içeriği ve toplanan delillerden, özellikle Daire bozma kararından sonra getirilen kayıt ve belgelerden, dava konusu taşınmaz üzerinde bulunan çok sayıda bağımsız bölümün satış suretiyle kayden temlik edildiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; dava açıldıktan sonrada sınırlayıcı bir neden bulunmadığı takdirde dava konusu malın veya hakkın üçüncü kişilere devredilebilmesi tasarruf serbestisi kuralının bir gereği, hak sahibi veya malik olmanın da doğal bir sonucudur. Usül Hukukumuzda da ayrık durumlar dışında dava konusu mal veya hakkın davanın devamı sırasında devredebileceği kabul edilmiş, HUMK.nun 186.maddesinde (6100 sayılı HMK’nun 125.maddesi) dava konusunun taraflarca üçüncü kişiye devir ve temliki halinde yapılacak usulü işlemler düzenlenmiştir. 6100 sayılı HMK’nun125/1 maddesi; dava açıldıktan sonra davalı, dava konusundaki (muddeabihi) bir başkasına temlik ettiği takdirde; davacı taraf seçim hakkını kullanarak, dilerse temlik eden ile olan davasından vazgeçerek davaya devralan kişiye karşı devam edebileceği, dilerse davasına temlik eden kişi hakkında tazminat davası olarak devam edebileceği hükmünü içermektedir. Kendiliğinden (re’sen) gözetilmesi zorunlu bulunan bu usûl kuralına göre, mahkemece, davacı yana seçimlik hakkı hatırlatarak davaya hangi kişi hakkında devam edeceği sorulmalı, sonucuna göre işlem yapılmalıdır. Hal böyle olunca, öncelikle yukarıda değinilen usûlü eksikliklerin giderilmesi, ondan sonra işin esası hakkında karar verilmesi gerekirken, anılan hususun göz ardı edilmiş olması doğru değildir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalıların temyiz itirazının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı kanun geçici 3.maddesi atfıyla ile ) 1086 sayılı HUMK.’nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edenlere geri verilmesine 17/06/2013 tarihinde oy birliğiyle karar verildi. Başkan Üye Üye Üye Üye F.ALTINOK M.DOLU R.SARITAŞ Y.ATA Z.YILMAZ Okundu:K.G Bu Belge 5070 sayılı Yasa hükümlerine göre elektronik olarak imzalanmıştır.

KAYNAK:
beykozkonaklarıorg

Tartışmaya Katıl

Compare listings

Karşılaştırmak